5 Eylül 2010 Pazar

Kalbim içerisinde yüzlerce davul varmışçasına çarpıyor, içim titriyor, o gün tüm getirileriyle geliyor, biliyorum. Evin içerisinde bir o yana, bir bu yana dolanıp duruyorum. Sabırsız çocuklardan hiçbir farkım yok, hediye paketini sallıyorum, sallıyorum, ama o kadar büyük ki, hayal dünyama sığdıramıyorum. İçinde ne olduğunu bilmesem de, yaşatacağı mutluluğun kokusunu, fersah fersah uzaktan hissediyorum. Güzel günler sadece, biraz daha hazırlanabilmek için, beni kapıda bekletiyor, büyük ödülümü, yüzünü gördüğüm ilk anda alacağımı bilerek bekliyorum. Anlam veremiyorum yaşadığım duyguya, sadece hissediyorum. Bu yazıyı yayınlar mıyım, yoksa kendime ispat olsun diye saklar mıyım bilemiyorum. Bir an düşündüğümde, ben geleceğe ve hislerime inanıyorum, bu belgeyi tüm evrenin gücünü kanıtlamak için, herkese sunmak istiyorum. (Umarım, delirdiğimi düşünebilecek gözler, hiçbir harfime değmez)

HEPİMİZE İYİ PAZARLAR...

Pazar kahvaltısı çekti gönlüm. Önüme sevgiyle dolu bir tabak sunulsun istedim. Hiç görmediğim kadar, kalabalık olsun gönüller. Kuş sütü, sevgi sözcüklerinde, şakıyarak dillensin. Fokurdayan yumurta, aman kimse kimseyi kırmasın diye taş kessin. İlgi olsun çayıma katılan, tatlı sözle şekerlensin. Mis gibi kızarmış ekmek koksun yuvam, yaşandığını belli etsin. Soframdaki her gazete bembeyaz sayfalardan ibaret olsun, verecek kötü haber bulamasın, izlemesin vahşetleri. Dışarıdan mutlu insan sesleri yükselsin. Davete icabet edecek, dostlar olsun çevremde. Tatlı bir esinti, tüm kararmış kalpleri serinletsin. Çocuk sesleri, rahatsız etmesin tahammülsüz kulakları, her çocuk hak ettiği değerde sevilsin. Her birimizin bir sofrası olsun, ister Pazar, ister her gün serilsin. Yeter ki her evde bir nebze huzur boy göstersin.


Bige Aksoy

4 Eylül 2010 Cumartesi

İNADINA YAZIYORUM

Bir hayal kurdum. Beklide hiç gerçekleşmeyeceğini bildiğim halde, inandım ona. Pembe renge boyadım düşlerimi, yazıya döktüm söyleyemediklerimi. Beceriksizce harfleri sıraladım. Beğenildiğini gördüğümde, yaşam kadar şaşırdım. Sonra korkmaya başladım hayallerimden, düşlediklerim kocaman insanların işleriydi. Kendini bilmek, ileride acı çekmekten kurtarabilirdi beni. Beklide bunlardan sakınabilmek için, asla değmemeliydi ellerim kalemlere, ama engel olamadım sözcüklerin zihnime girmesine. Şimdi pes ediyorum. Denemelisin diyen iç sesime, yazmaya devam et diyen yüreklere, İNADINA YAZIYORUM diyorum...
BİGE AKSOY

AKILLI KADIN OLMANIN LANETİ

Akıllı kadın olmak nasıl bir lânettir bilir misin? Her olanı görür, yaşayacağın her felâketi önceden bilirsin. Hayatın zekânı saklamaya çalışmakla geçer. Bir gün gelir seversin, sevilmediğini bilirsin. Aşk sözleri havalarda uçuşurken, sadece gülümsersin. Gerçek olmadığını bildiğin halde, hep seni seviyorum demesini istersin, gözlerinin içine bakıp yalan söylemekten nasılda rahatsız olduğunu izlersin, ama yinede duymak istersin. Gözyaşlarını kullanmayı ustaca öğrenirsin, ama geceleri akan damlaları ne kimseye gösterebilirsin, nede söyleyebilirsin. Sevdiğin seninle gurur duysun istersin, ama seni alkışlamadığında, her başarınla ezildiğini, seni kendinden görmediğini de bilirsin, en acısı bunu bildiğini de diyemezsin. Zamanla hayal kurmaktan vaz geçersin, çünkü asla gerçekleşmeyeceğini bilirsin. En sonunda tüm hayallerini gözyaşlarına yükleyip sonsuzluğa gönderirsin, ardından da aklına lânet edersin. Akıllıysan sadece ihtiyaç giderdiğini bilirsin, sen bir omzun şefkatini beklerken, ona dağlara sığınır gibi sığınırken, sadece sevdiğinin ısısıyla idare edersin. Gerçek olmadığını bile bile daha sıkı sarılmasını istersin. Gitmek istersin… Ancak gittiğinde kıymetinin bilineceğini bildiğin halde, sevdiğine kıyamaz bu sevdayı çöpe atamaz, gidemezsin. Tüm yaşananlardan sana arta kalan, tek bir soru olur, her gece bu soruyu kendine yinelersin, tekrar üzerine tekrar edersin, Akıllı kadın olmak nasıl bir lânettir bilir misin?


BİGE AKSOY

NE AŞKLAR TÜKETTİM BEN...

Ne aşklar tükettim ben. Sevdayı benden yana, sevmeyeni isyana, aşkı gözyaşına, ayrılığı umuda, sonuçlarını da boşluğa yükledim.


Ne küçücük adamları devleştirdim. Yalan yanlış misyonlar edindirdim. Tepeleri aşmaktan korkanları, fütursuzca dağlara benzettim. Kahramanlara dönüştürdüm, eşekkulaklı kralları. Hep sevdim, sevmenin ne olduğunu bile bilmezken, sonu gelmeden bitecekken, sonsuzluğa yeltendim. Gidebilme ihtimallerini sevdim hep, gitmeye cesareti olanları yücelttim, ama her döndürdüğüm adamda, ben aşkımı kaybettim…

BİGE AKSOY

3 Eylül 2010 Cuma

Avrupa Gazetesi 02-09-2010 yazısı...

Tam 30 yıl devirdim bu hayatta, küsuratlarına takılmadığım, tam 30 yıl. Göz açma mesafesinde yavaş, kaplumbağa adımlarında hızlı. Neler yaşandı, neler yaşattım, unutulmaya yüz tutmuş film tadında. Dünün yarından tek farkı, hatırlayabildiğim ayrıntıları. Adını koyamadığım bir hayat. Başkalarını şaşırtmak için sandığımdan çıkardığım hüzünler, kendimi kandırmak için hatırladığım mutluluklar. Tam 30 yıl devirdim bu hayatta, asırlar gibi ağır, 30 saniye gibi flu.




Nerede kaybolduğumu, nerede kendimi bulduğumu bilemiyorum. Suyun akışında farklılaşıp, yaşadıkça değişiyorum. Her değişimde, ya kanıyorum, ya kanatıyorum. Sevgiler ekleyip, sevgiler çıkartıyorum. Bazen yok oluyorum, bazen hiç bitmek istemiyorum. Aynı yaşam gibi, durmadan bir şeyler katıyorum. Bazen coşup anlatıyorum herkese, bazense çığlıklarımda susuyorum. Farklı olmadığımı zannederken, farklıların yaşamlarına şaşıyorum. Hayatı ne zaman bildiğimi düşünsem, yeni günün ilk rüzgârında yanılıyorum. Her gece ölüp, her sabah diriliyorum. Koruyorum, dünyaya getirdiklerimi, son nefesimle savunuyorum, onların yıkılmaz kalkanı oluyorum. Sendelediğimde, kendi duvarlarımı, kendim için örüyorum. Muhtaç olduğum anlarda, yardım edecek kadar şanslı olmayı diliyorum. Bazen varlıkları kıskanırken, bazen varlığımı dağıtıyorum. Hala düşüyorum, dizlerimi, kollarımı, kalbimi kanatıyorum. Dünlerimden tek farkı, yaralarımı sessizce sarıyor, kendime, yine kendim sarılıyorum. Yaşıyorum, her gün biraz daha yaşıyorum. 15 yaşın masumiyetinde aşık olup, 60 yaşın dinginliğinde terk ediyorum. Ardımda enkazlar bıraktığımda, kendi makamımda ağıtlar yakıp, her kırdığım gönlün hesabını, yine kendime ödüyorum. Yalnız kalıyorum, ecel gibi kapkaranlık oluyorum. Bulduğum mum ışıklarına, spotlar yakıyorum. Yazıyorum, ardımda tüm faili meçhul suçlarıma şahit, görgü tanıkları bırakıyorum. Bazen kelimelerin sihrini yüceltirken, bazen sadece karalıyorum. Beğenmediğim yazılmamış sayfaları yırtarken, hariçten sesleri, siyah sayfalara akıtıyorum. Artık hiçbir ele izin vermiyorum, gözlerimle severken, gülümsememle kendime kaçıyorum. Ağlıyorum, gözyaşlarımın nefessizliğinde boğuluyorum ve gözyaşlarımdan gurur duyuyorum. Mutlu oluyorum, kıymetini biliyorum sevinçlerimin. Yirmi dört saatte, bir saniye gelen mutluluklarıma, bir ömür boyu sahip çıkıyorum. Mutsuzlukları almıyorum hafıza trenime, en yüksek sesiyle, kalkış sirenini çalıyorum. Ardımda bıraktığım her hüznü, başarıyla alkışlıyorum. Bana kötülük yapanları da seviyorum artık, beni ben yapan gücü verdikleri için, onlara teşekkür ediyorum.

Çocukluğumu, sıkça çıkarıyorum bohçasından, tozlarını silkeleyip, havalandırıyorum, kocaman sırıtıyorum çocukluğuma, aldığı her yarayı sevgiyle öpüyorum.

Dedim ya, tam 30 yıl devirdim bu hayatta, her gün insanı yüceltip, insan olmaya çalışıyorum ve ne mutlu ki sadece ne istemediğimi bilip, istediklerimi yarından diliyorum…

Peki ya sen, sen tanıyor musun kendini?

BİGE AKSOY