3 Eylül 2010 Cuma

Avrupa Gazetesi 02-09-2010 yazısı...

Tam 30 yıl devirdim bu hayatta, küsuratlarına takılmadığım, tam 30 yıl. Göz açma mesafesinde yavaş, kaplumbağa adımlarında hızlı. Neler yaşandı, neler yaşattım, unutulmaya yüz tutmuş film tadında. Dünün yarından tek farkı, hatırlayabildiğim ayrıntıları. Adını koyamadığım bir hayat. Başkalarını şaşırtmak için sandığımdan çıkardığım hüzünler, kendimi kandırmak için hatırladığım mutluluklar. Tam 30 yıl devirdim bu hayatta, asırlar gibi ağır, 30 saniye gibi flu.




Nerede kaybolduğumu, nerede kendimi bulduğumu bilemiyorum. Suyun akışında farklılaşıp, yaşadıkça değişiyorum. Her değişimde, ya kanıyorum, ya kanatıyorum. Sevgiler ekleyip, sevgiler çıkartıyorum. Bazen yok oluyorum, bazen hiç bitmek istemiyorum. Aynı yaşam gibi, durmadan bir şeyler katıyorum. Bazen coşup anlatıyorum herkese, bazense çığlıklarımda susuyorum. Farklı olmadığımı zannederken, farklıların yaşamlarına şaşıyorum. Hayatı ne zaman bildiğimi düşünsem, yeni günün ilk rüzgârında yanılıyorum. Her gece ölüp, her sabah diriliyorum. Koruyorum, dünyaya getirdiklerimi, son nefesimle savunuyorum, onların yıkılmaz kalkanı oluyorum. Sendelediğimde, kendi duvarlarımı, kendim için örüyorum. Muhtaç olduğum anlarda, yardım edecek kadar şanslı olmayı diliyorum. Bazen varlıkları kıskanırken, bazen varlığımı dağıtıyorum. Hala düşüyorum, dizlerimi, kollarımı, kalbimi kanatıyorum. Dünlerimden tek farkı, yaralarımı sessizce sarıyor, kendime, yine kendim sarılıyorum. Yaşıyorum, her gün biraz daha yaşıyorum. 15 yaşın masumiyetinde aşık olup, 60 yaşın dinginliğinde terk ediyorum. Ardımda enkazlar bıraktığımda, kendi makamımda ağıtlar yakıp, her kırdığım gönlün hesabını, yine kendime ödüyorum. Yalnız kalıyorum, ecel gibi kapkaranlık oluyorum. Bulduğum mum ışıklarına, spotlar yakıyorum. Yazıyorum, ardımda tüm faili meçhul suçlarıma şahit, görgü tanıkları bırakıyorum. Bazen kelimelerin sihrini yüceltirken, bazen sadece karalıyorum. Beğenmediğim yazılmamış sayfaları yırtarken, hariçten sesleri, siyah sayfalara akıtıyorum. Artık hiçbir ele izin vermiyorum, gözlerimle severken, gülümsememle kendime kaçıyorum. Ağlıyorum, gözyaşlarımın nefessizliğinde boğuluyorum ve gözyaşlarımdan gurur duyuyorum. Mutlu oluyorum, kıymetini biliyorum sevinçlerimin. Yirmi dört saatte, bir saniye gelen mutluluklarıma, bir ömür boyu sahip çıkıyorum. Mutsuzlukları almıyorum hafıza trenime, en yüksek sesiyle, kalkış sirenini çalıyorum. Ardımda bıraktığım her hüznü, başarıyla alkışlıyorum. Bana kötülük yapanları da seviyorum artık, beni ben yapan gücü verdikleri için, onlara teşekkür ediyorum.

Çocukluğumu, sıkça çıkarıyorum bohçasından, tozlarını silkeleyip, havalandırıyorum, kocaman sırıtıyorum çocukluğuma, aldığı her yarayı sevgiyle öpüyorum.

Dedim ya, tam 30 yıl devirdim bu hayatta, her gün insanı yüceltip, insan olmaya çalışıyorum ve ne mutlu ki sadece ne istemediğimi bilip, istediklerimi yarından diliyorum…

Peki ya sen, sen tanıyor musun kendini?

BİGE AKSOY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.